14 Mart’ta Yastayız, Acılıyız, Öfkeliyiz!

Bu yıl 14 Mart Tıp Bayramı’nda acımız büyük ve tarifsiz. Tıp Bayramı’nda bambaşka bir gündemle bir arada olmayı temenni ederdik oysaki… Deprem felaketiyle beraber Tıp Bayramı konuşma içeriğimiz, duygumuz ve hayat değişti. Kahramanmaraş depremleriyle birlikte kendimizi içerisinde bulduğumuz durum tüm toplumu, tıp ve sağlık camiasını da çok derinden ve ağır etkiledi. İstanbul Tabip Odası olarak Antakya ve Adıyaman’da Türk Tabipler Birliği çatısı altında sorumluluk alarak sahada birebir çalıştık. Deprem bölgelerine gönüllü sağlık hizmeti götürürken depremin etkilerini sahada olan bizler iliklerimize kadar hissettik. Depremlerde 100’ü aşkın hekim meslektaşımızı kaybettik. 500’ü aşkın sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Geride kalan, aynı zamanda depremzede olan hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız hala bölgelerde çalıştırılıyorlar ve travmaları çok derin. Ciddi barınma sorunları yaşıyorken aynı zamanda korkuyorlar da… Saha çalışmalarında bu korku havasını gözlemledik. Fakat ne yazık ki tüm travmatik durumlarına rağmen, çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Bu Tıp Bayramı’nda mesleğimiz çok derin yaralar almıştır. Deprem öncesi ve sonrası için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak duygusunu ifade edebileceğimiz bir kırılma yarattı. Bundan sonra hayata, hayatlarımıza uzun süre 11 il ve 13 milyon insan odaklı bakacağız. 

***

Deprem gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleştiğimiz bugün İstanbul’a da sıçrayan deprem olasılığı ile birlikte hekimler olarak bizler, sağlık çalışanları ve halkımız da deprem gündemiyle yatıp kalkıyoruz. Bu Tıp Bayramı’nı idrak ettiğimiz bugün İstanbul’da köklü iki üniversite hastanemiz, sağlık kuruluşları boşaltılıyor, hastaneler birleştiriliyor. Tüm bunların olması nedeniyle İstanbul’da da bir sağlık krizinin içerisindeyiz. Bu yönüyle bu yıl Tıp Bayramı oldukça karmaşık. Taşınılması düşünülen hastaneler, taşınacak olan hekimlerle toplantılar yapacağımız bir 14 Mart olacak bizim için. 14 Mart günü akşamı konuşulan konular çok hayati çözüm bekleyen konular olacak. 14 Mart’ı kendi içinde,  mesleğimizin güzelliklerini iyiliklerini hatırladığımız buluştuğumuz bir gün olarak değil; sorunlarımızı çözmeye çalıştığımız bir gün olarak geçireceğiz. 

***

Yine bu yıl 14 Mart haftasında depremi konuştuğumuz bir hafta olacak ve uzun süre de gündemimiz deprem olacak. Geride bıraktığımız yıllarda da Tıp Bayramı ve haftasını meslek sorunlarını konuştuğumuz zaman dilimi olarak değerlendirdik. Son 20 yıldır hekimler ve sağlık alanı ciddi bir saldırı altındadır. Hekimlik mesleğinin sürekli geriletildiği bir süreci yaşıyoruz. Mesleki saygınlık emeğin değeri mesleki uygulama alanları ve bu alanlardaki özerkliğimiz…. Tüm bunları içerecek şekilde mesleğin geriletildiği bir dönem oldu. 1990’lı yıllar da yine Türkiye’de sağlık sisteminin tıkandığı bir dönem olmuştu yine Türkiye’de sağlıksızlığın kök saldığı bir dönemdi. Üzerine de 20 yıllık AKP iktidarı döneminde sağlığın neoliberal dönüşümünü ve metalaşmasını izledik. Sağlığın ücretlendirilmesi ve pazarlanması süreçlerine şahit olduk. Ve en sonunda da büyük bir yıkıma tanıklık ettik. Biz Tıp Bayramı ve Tıp Bayramı haftasını içeriksel olarak çok daha mücadeleci bir süreç olarak görüyor kendimizi derdimizi açığa çıkaracağımız bir dönem olarak etkinlikler gerçekleştiriyoruz. 

***

İçimizi acıtan hepimizin çok sayıda yakını kaybettiği, meslektaşlarımızı, sağlık çalışanlarımızı, halkımızı kaybettiğimiz depremlerde ilk gün İstanbul Tabip Odası olarak gönüllü hekimlerle ilgili çağrıda bulunduk ve 1400 hekim üçüncü günün sonunda odamıza deprem bölgesinde gönüllü çalışmak için başvuruda bulundu. Bu çok kıymetliydi. Hekimlerimizin meslek odalarına güvenmeleri, meslek odaları üzerinden gönüllülük esasıyla gitmek istemeleri çok değerliydi. Bu ilgi ve talep orada faydalı olabilecekleri faaliyetleri devlet çatısı altında yapamayacaklarını düşündüklerinin de bir göstergesidir bu aynı zamanda. Buna rağmen İstanbul Tabip Odası olarak bizler, bize başvuran hekimlere, Sağlık Bakanlığı üzerinden de gönüllü olarak bölgelere gidilebileceğini hatta daha hızlı ulaşım imkanı sağlanabileceğini duyurduk. Bu şekilde yönlendirmede bulunduk. İlk gün aktivistlerimizle birlikte uçaklar aracılığıyla deprem bölgelerine ulaşmaya çalıştık. Sağlık Bakanlığı üzerinden giden ilk ekipler gittikleri günün akşamında, ne yazık ki Adana Havaalanı’nda bekletildiler, ertesi gün sabaha doğru ancak Antakya’ya gidebildiler. İlk bir hafta beton üzerinde yatan imkansızlıklar içerisinde sağlık hizmeti vermeye çalışan meslektaşlarımız oldu. Devlet; hekim ve sağlık çalışanı insan gücünü konumlandıracak organizasyon konusunda çok başarılı olamadı. Enkazlar yerde kaldı, birçok insan kurtarılamadı, büyük iş makinaları gerekiyordu ama gerekçelerin sıralandığı bir süreçle karşılaştık. İnsan gücünün verimli bir şekilde hizmet vereceği koşullar ne yazık ki sağlanamadı. İşte bu sebeplerle de bizler de öfkeliyiz, kayıplar canımızı çok yakıyor. Biz hekimler insanların hayatlarının kurtulması, yaşamaları için çalışan bir meslek grubuyuz ki temel hedefimiz budur. Bunu bizim dışımızdaki nedenlerle başaramamış olmanın öfkesi üzerimizdedir. Kaybettiğimiz on binlerce insan var ve bu beceriksizliği de aşan kötülüğün hesap vermesi gerektiği düşüncesindeyiz. 

***

Yine bu Tıp Bayramı’nda, geride bıraktığımız  üç yıl içerisinde Covid-19 sürecinde yüzlerce meslektaşımızı kaybettik. Depremlerle sarsıldığımız bugün bu kayıplarımızı da saygıyla anıyoruz. Son üç yılımız sürekli kayıplarla geçti ve yüzlerce meslektaşımız Covid-19 nedeniyle, görevlerini icra ederken hayata veda etti. Covid-19 bir meslek hastalığıdır. Hastanede mesleğini uygularken yakalanılan bir hastalıktır. Hayatını kaybeden yüzlerce meslektaşımızın ardından depremde yitirdiklerimiz de eklendi. Yastayız… Bu koşullarda mesleğimizi gerçekleştiremediğimiz için binlerce meslektaşımızı yurtdışına gönderdik. Gitmelerini izledik. Bu ülkenin yetiştirdiği büyük değerler, hekimlerimiz gittiler. Çok zorlu eğitim süreçlerinden geçen bir meslek grubu olan hekimlik mesleğini özgürce yapamayacaklarını düşündükleri bu kötü koşullarda kalmak istemeyerek daha mutlu olacakları ülkelere gittiler. Ne yazık ki bu yol, çok mutlu bir şekilde çıktıkları bir yol değildi. Seçeneksizlik nedeniyle gitmek zorunda hissettiler. Hala da bugün Türk Tabipler Birliği’nden iyi hal belgesi alarak giden hekimlerimiz var. Yüzlerce meslektaşımız iyi hal belgesi alıyor ve yurt dışına gitmek için çaba sarf ediyor. Bu durum meslek adına büyük bir kayıpken, bu ülke adına, bu ülkeyi yönetenler adına da büyük bir utanç meselesidir.

 

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Cegerğun Polat 

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu