Dil öğrenmede kritik yaş ‘4’ !
Çocuğunuz belirli bir yaştan sonra hala telefon sözcüğü yerine ‘tefon’, kuş yerine ‘tuş’, araba yerine ‘aba’, su yerine ‘şu,’ ya da ‘du’, kapı yerine ‘kakı, tapı, papı’… gibi üretimler yapıyorsa dikkat!
Uzmanlar uyarıyor. Bir çocuk üç yaşına geldiğinde söylediklerinin en az yarısı doğru bir şekilde anlaşılıyor olmalı. Dr. Öğr. Üyesi Özlem Oğuz, 4 yaşını tamamlamış olan bir çocuğun anadilde yer alan sesleri doğru bir şekilde üretmesi ve konuşmalarının anlaşılabiliyor olması gerektiğini vurgularken konuşma sesi bozukluğunda erken müdahalenin ileri yaşlar için oldukça önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Özlem Oğuz, çocuk yaşlarda başlayan ve ileri yaşlarda da görülebilen konuşma sesi bozukluklarına yol açan nedenler hakkında değerlendirmelerde bulundu, tavsiyelerini paylaştı.
Zorlanmak öğrenme sürecinin bir parçası
Dil becerilerini öğrenen küçük çocukların kelimeleri doğru şekilde söylemekte biraz zorlanmalarının normal olduğunu belirten Dr. Oğuz, “Bu, öğrenme sürecinin bir parçasıdır ve konuşma becerileri zamanla gelişir. Her yaşta belirli seslerde ve kelimelerde ustalaşırlar. Ancak bazı çocuklarda konuşma esnasında anlaşılırlığa yönelik zorluklar ya da bazı konuşma sesi hataları söz konusu olabiliyor. Bu durum çocukların, beklenen yaşı aşan belirli sesleri ve kelimeleri söylemekte zorlandıkları anlamına geliyor.” dedi.
Bozukluklar yetişkinlikte de devam edebilir
Konuşma sesi bozukluklarının bir çocuğun kendi dilindeki sesleri/ses kalıplarını öğrenme, ifade etme veya kullanma zorluğuna verilmiş olan genel bir tanımlama olduğunu ifade eden Dr. Özlem Oğuz, “Çocukların konuşma üretimindeki hatalar ebeveynler, diğer yetişkinler ve hatta çocuklar tarafından fark edilebilir ve belki de endişeye sebep olabilir. Bu zorluklar, aynı yaş grubundaki çocukların iletişim yetenekleriyle karşılaştırıldığında genellikle açıktır ve çocuklarda gördüğümüz bu zorluklar bozukluğun nedenine ve doğasına bağlı olarak yetişkinlikte de devam edebilir.” diye konuştu.
Yapısal nedenlerden kaynaklanabiliyor
Konuşma sesi bozukluğu olan çocuklarda konuşma üretimine ilişkin performans konusunda sorunlar yaşandığını ve anlaşılırlığın etkilendiğini vurgulayan Dr. Özlem Oğuz, “Bu tanı, bozukluğun nedenine ve şiddetine bağlı olarak farklı şekilde ortaya çıkabilir. Artikülasyon bozukluğu, fonolojik bozukluk, çocukluk çağı konuşma apraksisi ve dudak damak yarıklığı, işitme engeli, down sendromu, otizm spektrum bozukluğu ve serebral palsi gibi durumların eşlik ettiği konuşma sesi bozukluğu türlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Konuşma sesi bozukluğu, yapısal nedenlerden dolayı ya da çocuğun edinmekte olduğu dilin fonolojik kurallarını ‘nedensiz’ olarak öğrenmede gecikmesi kaynaklı ortaya çıkabiliyor.” ifadelerini kullandı.
Aile öyküsü de etkili olabiliyor
Bazı durumların eşlik etmesi halinde çocukta konuşma sesi bozukluğu şüphesi ve çocuğun tanı alma ihtimalinin arttığını belirten Dr. Özlem Oğuz, “Ailede herhangi bir dil ve konuşma bozukluğu öyküsü, doğum öncesi-sırası-sonrası koşullar, oral motor yapılarda farklılıklar (dudak damak yarıklığı, dil bağı, dental deviasyonlar, orofasiyal myofonksiyonel bozukluklar), orta kulak iltihabı öyküsü, işitme engeli ve sinirsel patolojiler tanı almada riski artırabilecek durumlar arasında yer alıyor.” dedi.
Duyumlar ile müdahale edilmemeli
Yaygın inanışın aksine ankiloglossi olarak tanımlanan dil bağının her zaman ve kesin olarak konuşma sesi bozukluğuna yol açmadığını vurgulayan Dr. Özlem Oğuz, “Bazı durumlarda beslenme, ağız içi hijyen ve konuşma üretiminde sorunlara neden olabiliyor ancak ankiloglossisi olan herkeste sorun görülmesinin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Bir uzman hekimin ve dil-konuşma terapistinin görüşünün ardından ankiloglossiye gerekli müdahale gerçekleştirilebilir. Duyumlar ve uzman olmayan görüşler temel alınarak duruma müdahale edilmemeli. Yanlış müdahale durumunda ses, konuşma ve yutmaya ilişkin çok daha büyük sorunlar ile karşı karşıya kalınabilir.” diye konuştu.
Kritik yaş ‘4’
Dr. Özlem Oğuz, ‘Çocuğun kelimede yer alan bir sesi söylememesi, kelimeye kelimede olmayan bir ses ekleyerek söylemesi, kelimede yer alan sesleri değiştirmesi, farklı bir şekilde üretmesi, sesleri her zaman doğru bir şekilde üretememesi ve anlaşılırlığının düşük olması durumları konuşma sesi bozukluğu tanısını akla getiriyor’ dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Çocuğun belirli bir yaştan sonra telefon sözcüğü yerine ‘tefon’, kuş yerine ‘tuş’, araba yerine ‘aba’, su yerine ‘şu,’ ya da ‘du’, yılan yerine ‘lılan’, kapı yerine ‘kakı, tapı, papı’, şapka yerine ‘şakba’ gibi üretimler yapıyor olması beklenmedik bir durumdur. Bir çocuk üç yaşına geldiğinde söylediklerinin en az yarısı doğru bir şekilde anlaşılıyor olmalı. 4 yaşını tamamlamış olan bir çocuğun anadilde yer alan sesleri doğru bir şekilde üretmesi ve konuşmalarının aile harici bireyler tarafından da anlaşılabiliyor olması gerekiyor. Konuşma sesi bozukluğu olan bir çocuk, beklenen yaşı geçse bile kelimeleri telaffuz etmek için mücadele etmeye devam edecek ve örnekleri verilmiş olan hatalara benzer hatalar sergileyecektir. Böyle bir durumda değerlendirme için bir dil ve konuşma terapistine gidilmesi öneriliyor. Dil ve konuşma terapisti, konuşma sesi bozukluğu için uygun olan değerlendirme prosedürünü uygulayacak ve ardından yine çocuğa uygun olan terapi yöntemini seçerek müdahale sürecine başlayacaktır.”
Erken müdahale ileri yaşlar için çok önemli
Dil ve konuşma terapilerinde oral-motor egzersizler olarak adlandırılan üfleme, balon şişirme ve dudak hareketleri çalışılmasının yanlış olduğunun ve bu tarz uygulamalarla terapi yaptığını belirten kişilerden uzaklaşılmasının çocuk için gerekli bir adım olduğunun farkında olunması gerektiğini vurgulayan Dr. Özlem Oğuz, “Bu nedenle dil ve konuşma terapisi alınacak olan uzmanın diploma ve eğitim yeterliği muhakkak sorgulanmalı. Konuşma sesi bozukluğunda erken müdahale, ileri yaşlar için oldukça önemli. Okul öncesi dönemde konuşma sesi bozukluğu olan çocukların okul döneminde okuma-yazma öğrenimi sürecinde zorlanabileceği göz önünde bulundurulmalı ve kendiliğinden düzelebileceği ihtimaline tutunulmamalı.” dedi. (BSHA)